Çizgiler, ne kadar keskinler değil mi? Ölüm-yaşam, siyah-beyaz, iyilik-kötülük ve buna benzeyen bir sürü örnek var, birbirlerinden bir çizgiyle ayrılan. Çizgiler, birbirine benzemeyenleri ayırmak için kullanılan sınırlardır bence. Çizgilerin en sevdiğim yanı, kesin bir şekilde ayırmaları. Biraz daha düşündüm de, çizgiler o kadar da işe yaramıyorlar aslında. Eşitliği engelleyen şey de çizgiler, sınırlar değil midir? Eşitlikten kastım herkesin tek tip olması değil, farklı ırkların, farklı dinlerin, farklı ekonomik düzeydekilerin bir arada durabilmesi, aynı haklara, aynı mutluluğa sahip olabilmesi, kendini başkalarından eksik hissetmemesi. Çizgileri, sınırları silebilmek bir düş, çizgilerin silinebileceğini düşünmek fazla optimistçe. Bu konuda biraz daha yazarsam eğer, yazının sıkıcılık düzeyi epey artacak. Bu arada, "optimistçe" nedir arkadaş ya? Ben niye kendimi Türkçe olarak ifade edemiyorum? Dilimize yabancı dillerden giren kelimeleri kullanmamaya çalışıyorum. Gerçi, bir kelimenin Türkçe olup olmadığını anlamak için de Büyük Ünlü Uyumu'na uyup uymadığına bakıyorum. Ne kadar kesin(!) bir yol değil mi? Çoğu zaman durmadan okumak istiyorum, okumak: Dilimi daha iyi anlamak. Divan edebiyatı eserlerini okuyabilmek istiyorum ben. İsteklerimi sıralamayı bırakmak istiyorum bir de, yakın zamanda o da olur umarım.
Uzun zamandır yazmıyordum, hatta blog'umu kapatmıştım. Yeni bir blog'a geçmiştim. Onun ismine ısınamadım. Kara Kule'yi aramak daha güzel. Evet sevgili okurlarım, uzun bir aradan sonra yine o cümleyi söylüyorum -ve bu cümleyi söylemek beni çok mutlu ediyor- : Uzun günler, hoş geceler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder