24 Ocak 2011 Pazartesi

Haxball.

Ekşisözlük'te bu kadar reklamı yapılan oyunun ne olduğunu merak ettim ve ben de bir bakayım dedim. Haxball gerçekten güzel bir oyun. Oyunda kenarlara çarptırarak adam geçebiliyor, gol atabiliyorsunuz. Süper eğlenceli bir şey bence. Çok fantastik. Kelimelerimden oyunu ne kadar beğendiğim anlaşılıyordur yüksek ihtimalle. Daha fazla uzatmadan oyunun linkini vereyim.

http://haxball.appspot.com/

İyi eğlenceler.

19 Ocak 2011 Çarşamba

Çizgi.

   Çizgiler, ne kadar keskinler değil mi? Ölüm-yaşam, siyah-beyaz, iyilik-kötülük ve buna benzeyen bir sürü örnek var, birbirlerinden bir çizgiyle ayrılan. Çizgiler, birbirine benzemeyenleri ayırmak için kullanılan sınırlardır bence. Çizgilerin en sevdiğim yanı, kesin bir şekilde ayırmaları. Biraz daha düşündüm de, çizgiler o kadar da işe yaramıyorlar aslında. Eşitliği engelleyen şey de çizgiler, sınırlar değil midir? Eşitlikten kastım herkesin tek tip olması değil, farklı ırkların, farklı dinlerin, farklı ekonomik düzeydekilerin bir arada durabilmesi, aynı haklara, aynı mutluluğa sahip olabilmesi, kendini başkalarından eksik hissetmemesi. Çizgileri, sınırları silebilmek bir düş, çizgilerin silinebileceğini düşünmek fazla optimistçe. Bu konuda biraz daha yazarsam eğer, yazının sıkıcılık düzeyi epey artacak. Bu arada, "optimistçe" nedir arkadaş ya? Ben niye kendimi Türkçe olarak ifade edemiyorum? Dilimize yabancı dillerden giren kelimeleri kullanmamaya çalışıyorum. Gerçi, bir kelimenin Türkçe olup olmadığını anlamak için de Büyük Ünlü Uyumu'na uyup uymadığına bakıyorum. Ne kadar kesin(!) bir yol değil mi? Çoğu zaman durmadan okumak istiyorum, okumak: Dilimi daha iyi anlamak. Divan edebiyatı eserlerini okuyabilmek istiyorum ben. İsteklerimi sıralamayı bırakmak istiyorum bir de, yakın zamanda o da olur umarım.
    Uzun zamandır yazmıyordum, hatta blog'umu kapatmıştım. Yeni bir blog'a geçmiştim. Onun ismine ısınamadım. Kara Kule'yi aramak daha güzel. Evet sevgili okurlarım, uzun bir aradan sonra yine o cümleyi söylüyorum -ve bu cümleyi söylemek beni çok mutlu ediyor- : Uzun günler, hoş geceler.

10 Aralık 2010 Cuma

Simit.

      Simit, bir çok şeye ismini veren güzel bir yiyecektir. -Giriş yapacağım diye kastım biraz. Saçma oldu ben de farkındayım.-  Simit, can simidi, kandil simidi, yüzme bilmeyenlerin kullandığı simit vs. -vs. şeklinde geçiştirmemin nedeni daha fazla örnek bulamamam.-  Durup dururken simitle ilgili yazı yazmamın -yazmaya çalışmamın- sebebi hakkında bir fikrim yok. Umarım simit hakkındaki görüşlerim ufkunuzu açar.
      Simit denince aklıma pazarlardaki, sokak köşelerindeki simitçiler geliyor. Fırından veya herhangi bir pastaneden aldığınız simit, sokaktan aldığınız gibi olmuyor. Sebebini bilmiyorum. -Bunu da mı merak etsem?- Sokaktan alınan simit her daim daha gevrek olur, daha hoş olur. (Genelleme yapanlardan hoşlanmam ancak bu seferlik ben de genelleme yapıyorum.)
     Yazmaya devam ederken kafama bir şey takıldı. Can simidi ve yüzme bilmeyenlerin kullandığı simit aynı şey. Aslında değil. O satırları yazarken aklımda iki farklı simit belirdi. Biri vapurlarda, gemilerde, kısacası deniz taşıtlarında bulunan kırmızı beyaz simit, diğeriyse araba lastiğine benzeyen bir simit.
      Bisikleti özgürlükle ilişkilendirmiştim önceki yazılarımdan birinde. Simidi bir şeyle ilişkilendirirdim ama yapmıyorum. Anladınız siz sevgili okurlarım. Yazımı içinde can simidi olan bir karikatürle sonlandırıyorum : http://www1.edebyahu.com/foto/media/26/2005_01_03.JPG

NOT: O bahsettiğim kırmızı beyaz can simidi, işte bu karikatürdeki gibi. -Kafiye oldu, hoş oldu bence.-


Uzun günler, hoş geceler.

3 Aralık 2010 Cuma

Gözlük.

     Gözlük icat edileli uzun bir süre geçmiş, bilgisayarlarla haşır neşir olan çoğu kişi de takıyor. Faydalı bir araç olduğu kesin. Neden durup dururken gözlük hakkında yazdığıma dair bir fikrim yok. Ancak Ray-Ban gözlüklere değinmezsem bir şeyler eksik kalır. Güneşli -Güneşsiz günlerde bile- nereye baksanız bir tane büyük çerçeveli gözlük görebilirsiniz. Gözlüğün şekli kaynakçıların taktığı gözlüklere benziyor. -Bu büyük çerçeveli gözlüklere her daim bir önyargım olmuştur. Bunu kıramadım, kırmak da istemiyorum.- Bence, insanlarda işlerini hallettikten sonra minareye kaynak yapmaya gidecekmiş gibi bir görüntü oluşuyor, yakışmıyor. Zevkler, renkler vs.
     Gözlük kullanan birisi olarak, ( 0,75 derece) icat edene saygım da sonsuz. Eski tarihlerde, gözleri bozuk olan insanlar başkalarının da dünyayı öyle gördüğünü mü düşünüyordu acaba? Bunu da merak ettim şimdi. -Taylot, ince tekerlekli eski bisiklet ve bu, her yazıda merak ettiğim farklı ve değişik şeyler olduğu ortaya çıkıyor.- 
     Güneş gözlüklerinden bahsetmişken, apaçilerden de bahsetmek istiyorum. Evin içinde çekilmiş, kafada kocaman bir kulaklık, büyükçe çerçeveli bir gözlük ve de İsmail Yk tarzı kıyafetler. Apaçiler, bambaşkasınız. 
     Yazımın ikinci ve üçüncü paragrafından belli olsa gerek, gözlük üzerine daha fazla yazamıyorum. Konuyu değiştirip IceTea'ya getiriyorum.-IceTea'yı ays tii diye okuyorum, ama yazarken tea'ya şeklinde yazıyorum, aynı şey facebook için de geçerli. Basit, gereksiz bir takıntı. Hatta bunu yapmadığım zamanlar bile oluyor. Saçmalık işte.- Ailemin "Soğuk çay içilir mi?" sorusuna inatla içilir yanıtını veriyorum. Soğuk çay içilir, mis gibi de olur. Kola tüketmektense IceTea tüketirim daha iyi. Nasıl olsa kapitalizm kazanıyor. Oo sosyal içerikli de konuştum. Bu yazıyı daha fazla uzatmanın alemi yok. Başka başlıklarda gülümsetmek dileğiyle. Uzun günler, hoş geceler.

Özet: Ray-Ban kullanmayın. -Niye akşam akşam bir gözlük markasını bu kadar karaladım bilmiyorum. İçimdeki nefreti kusmalıydım bir şekilde.-